03.06.2025
“ATATÜRK’ÜN PARTİSİNİ NE KAYYIMA TESLİM EDERİZ NE YARGI OYUNLARIYLA KİMSEYE TESLİM EDERİZ”
“BUGÜNKÜ MAĞDURLAR, YARINLARIN İKTİDARIDIR. ANT OLSUN Kİ GELECEĞİZ”
“KAĞITHANE BELEDİYESİ 183 KALEMİ TORBA İHALEDE TOPLAMIŞ, SÜPER DAMADA VERMİŞ”
“ORTADA İSPATLANAN BİR ŞEY YOK, BİR SONRAKİ SEÇİMDE ERDOĞAN’I YENECEK ARKADAŞLARIMIZ VAR”
“MÜHÜR ÇIKAN KASADAN PARA ÇIKMIŞ ALGISI YAPARAK BİR DAVADA ADALET SAĞLANAMAZ”
“BU DOSYA YOLSUZLUK DOSYASI OLSA NE GEREK VAR BU ŞEREFSİZ YALANCILIĞA?”
“TÜRKİYE’DE KİMİN HAPSE GİRECEĞİNE ‘DÜNYA LİDERİMİZ’, KİMİN HAPİSTEN ÇIKACAĞINA DÜNYANIN DİĞER LİDERLERİ KARAR VERİYOR”
“HALKIN ARASINA ÇIK; İŞSİZLİĞİ, YOKSULLUĞU, ENFLASYONU GÖR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli milletvekillerimiz, kıymetli konuklar, televizyonları başında bizleri izleyen, radyolarından dinleyen değerli vatandaşlarımız hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygı ile selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Bugün saat 02.17’de Muğla Marmaris açıklarında meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki deprem yüreklerimizi ağzımıza getirdi. Ne yazık ki 14 yaşındaki bir evladımız panik atak geçirerek hayatını kaybetti. Kendisine Allah’tan rahmet, acılı ailesine başsağlığı diliyorum. Çok sayıda vatandaşımız, 69 vatandaşımız yaralandı. 14’ünün tedavileri devam ediyor. Muğla il örgütümüz, Marmaris ilçe örgütümüz, belediye başkanlarımız yakından takip ediyorlar. Bu yaşanan depremin, yine hepimize deprem ve depreme dirençli kentler konusundaki sorumluluklarımızı hatırlattığını, hükümetin bu konuda siyasi parti ayrımı yapmaksızın yerel yönetimlerle bir dayanışma, işbirliği ve birlikte çalışma kültürü içinde olması gerektiği gerçeğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Aynı zamanda edebiyatımızın en önemli şairlerinden Nazım ustanın ölüm yıldönümü, 63’üncü yılı. Rahmetle anıyoruz” dedi. Özel, şunları söyledi:
“EMEKLİ İKİ KOÇ ALIYORDU, ŞİMDİ İSE İKİ EMEKLİ BİR KOÇ ALAMIYOR”
“Yıllardır zaten zorda olan ülke ekonomimiz, 19 Mart’tan sonra iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. 2018’den beri yaşadığımız tek adam krizi, işçinin, emeklinin, emekçinin, çiftçinin canına tak etti, etmeye devam ediyor. Tabii her gün zor ama bazı günler, bazı zamanlar daha zor geçiyor. İşte bir bayram arefesindeyiz. Alışverişe ihtiyaç var. Eski bayramlara özlem var ve Kurban Bayramı üç gün sonra. Dar gelirlinin ete hasret olduğu, geldiğimiz somut durumda çok ciddi sıkıntıların çekildiği, birazdan ayrı ayrı değineceğim bir süreçteyiz. Kurban, dayanışma demek. Hiç şüphesiz kesen var ama kesemeyen çok var. Sofraları etle kavuşturmak, yoksul çocukları hiç değilse Kurban Bayramı’nda herkesin maalesef etten, kavurmadan bahsettiği, televizyonlarda yayınların yapıldığı bir sürede, bir büyük dayanışmayı; kültürümüzde olan, dinimizde olan bir büyük dayanışmayı çok daha hassasiyetle yürütmek zorunda olduğumuz bir sürecin içindeyiz. Maalesef ekonomik şartlar toplumun en kırılgan kesimlerini en kötü şekilde etkiliyor. Eskiden kırılgan olmayan kesimler, eskinin orta direği şimdi yoksul. Eskinin yoksulu derin yoksulluk içinde. Biraz rakamlara, bu iktidarın öncesine ve sonrasına baktık. 2002’de iyi bir kurbanlık koç 150 lira, asgari ücret 184 lira. Yani bir asgari ücretli asgari ücretinin yüzde 25 altına bir kurbanlık koç alabiliyor. Bugün geldiğimiz noktada geçen sene koç 15 bin liraydı, asgari ücret 17 bin liraydı. Yani geçen sene bile asgari ücret koçtan biraz daha fazlaydı. Ama bu sene geldiğimiz noktada asgari ücret 22 bin lira, aynı emsal bir kurbanlık koç 25 bin lira. 2002’de en düşük emekli maaşı iki kurbanlık koç alıyordu. En düşük emekli maaşını çeken emekli gidiyordu ve iki tane kurbanlık koçu alıp geliyordu. Aylık 257 lira, koç 140 liraydı. Neredeyse iki koça yetiyor, boynuzundan tutuyor getiriyor. Bugün en düşük emekli maaşı 14 bin 469 lira, kurbanlık koç 25 bin lira. Yani herkes perişan oldu. Asgari ücretli yüzde 25 fazlasını alırken, şimdi yüzde 15 eksiğini alıyor. Ama hele emeklinin durumuna baktığınızda iki koç alırken, iki emekli bir koç alamıyor şimdi. Öyle bir noktaya gelmiş durumdayız. Şimdi emekli bayram ikramiyesi geldi. Emeklinin bayram ikramiyesi geçen hafta Erdoğan tarafından müjde diye açıklandı. İkramiyede bir artış yok. Müjde olan bayramdan önce ödenecek olması; 4 bin lira. Bu ikramiye ilk çıktığında, ilk taahhüt edildiğinde 2015’ti. Cumhuriyet Halk Partisi, ‘Dini bayramlarda emekliye birer maaş ikramiye’ demişti. 2015’in 7 Haziran’ında hiç adını anmadılar. 1 Kasım’a giderken ‘Biz de vereceğiz’ dediler. 2018 seçimine kadar üç yıl, altı bayram kulaklarının üstüne yattılar. 2018’de bizim yeterli bulmadığımız şekilde bin lira verdiler. O bin lira bu sene 4 bin lira oldu. Kurban Bayramı’nda da o 4 bin lirayı erken vermeyi müjde sayıyorlar. Buradan Türkiye’deki bütün emeklilere gösteriyorum. 2018’de ilk aldığınızda bin lira bir kurbanlık koç alıyor. Net, iyi bir koç alıyor ve 24 kilo da et alabiliyor. Bugün size verilen 4 bin lira sadece 4 kilo et alıyor. Koçun ancak bir budunu alıyor. 2018’de bir koç alan emekli ikramiyesi bugün 4 kilo et alıyor. İki sene önce 7 kilo et, bir but alıyordu. İki sene sonra bir buta düştü. İşte emekli ikramiyesinin geldiği durum, işte emeklinin AK Parti öncesi gücü. AK Parti sonrası gücü. Biraz önce söylediğim rakamlarda ve sadece yedi yılda uğradığı büyük hak kaybı ortada.”
“TÜİK HESABINI AÇIKLAMIYOR, CEBİMİZDEN ÇALIYOR”
“TÜİK bugün sabah emekliyi de ilgilendiren, asgari ücretliyi de ilgilendiren, hepimizi ilgilendiren rakamları bir kez daha açıkladı. TÜİK’e göre enflasyon yılbaşından bugüne 15,1 ama ENAG’a göre yüzde 24. TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 35, ENAG’a göre yıllık enflasyon yüzde 71. Bütün her şey TÜİK’in açıkladığı bu rakamlara göre hesaplanıyor. Bugün bir kez daha Sayın Arzu Çerkezoğlu TÜİK’in önünde DİSK’in mücadelesini anlatıyor. Çünkü DİSK mahkemeye başvurdu, TÜİK’e dedi ki ‘Eskiden bu rakamları hangi sepete göre belirlediğini…’ Hani biz itiraz ediyorduk ya, pinpon topuyla belirliyorlar, bakır çubukla belirliyorlar ve bu fiyatları nereden aldığını paylaşıyordu. Şimdi fiyatların nereden alındığını, neye göre hesap yaptığını açıklamıyorsun. Bu da bizim cebimizden para çalıyor. TÜİK bunu dinlemedi. DİSK mahkemeye gitti. Birinci kademe mahkemeyi kazandı. Yine uygulamadılar. İstinafa gittiler, istinaf kazanıldı. Mahkeme kesinleşti. Halen daha TÜİK bu hesabı nasıl yaptığını söylemiyor. Ama buradan bütün vatandaşlarımıza söyleyelim. Eğer geçen sene 100 liraya aldığınız bir ürünü malı, hizmeti bu sene 135 liraya alıyorsanız TÜİK haklı; 170 liraya alıyorsanız ENAG haklı. Ben çarşıya, pazara gidiyorum. Gittiğim her yerde, karşılaştığım herkesle; kuyumcu görüyorum, alıyoruz kuyumcuyla ‘2002’de kaç paraymış çeyrek altın, emekli maaşı ne kadar, şimdi ne kadar?’, hesaplıyoruz. Efendim işte 8 çeyrekten 3 çeyreğe düştü. Asgari ücreti hesaplıyoruz. Pazarda herkese soruyoruz. ‘Bu çocuk kıyafetini geçen sene kaça satıyordun?’ ‘200 lira.’ ‘Bu sene kaç?’ ‘400 lira.’ Pazarda sorduğunuzda, vatandaşa sorduğunuzda yüzde 100’ün altında enflasyon tarif eden yok. Yüzde 70 ENAG’ın doğru olduğuna inandığımız ve şeffaf olarak yayınladığı. Diyor ki, ‘Beyaz peynir, geçen sene bu marketten aldım, fiyatı... Bu sene de aynı marketten aldım. Geçen ay şu kasaptan aldım, et fiyatını. Aynı kasaptan bu ay bir daha aldım. Kırtasiyede kırmızı kalem, kurşun kalem aynı kırtasiyeden ya da gidip aynı marketten sordum’ diyor. Hesap yüzde 71. TÜİK, ‘Bu soruyu bana sormayın. Açıklayamam, sır’ diyor. ‘Ama itimat edin, enflasyon yüzde 35’ diyor. İki kat fark var. Bu aradaki farkla emeklinin cebine girecek maaş belirleniyor. Her ay, emeklinin cebinden TÜİK; Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu marifetiyle emeklinin cebinden para çalınıyor. Biraz önce konuşmaya hazırlanırken, yukarıda odada karşıda televizyon açık. Sayın Kahveci, Halk TV’de anlatıyor. ‘Bırakın’ diyor, ‘ENAG’ın rakamlarını. İstanbul Ticaret Odası’nın rakamları…’ TÜİK 35 bulmuş, İstanbul Ticaret Odası 49 bulmuş, ENAG 71 bulmuş. İstanbul Ticaret Odası’nın ilan ettiği rakamlarla dahi, eskiden birbirine yakın buluyorlarmış, üç senedir farklılaşmışlar. ‘İstanbul Ticaret Odası’nın ilan ettiği rakamlarla dahi olsa üç yılda yüzde 35 maaşlar fark edecekti’ diyor.”
“MİLLETİN ‘SÖZÜNÜ TUTACAK’ UMUDUYLA VERDİĞİ OYLA ÜLKEYİ YÖNETİYORSUN”
“Şimdi her emeklinin cebinden neyin, nasıl çalındığını görelim. İşte o yüzden 2002’de AK Parti öncesi iki kurbanlık koç alan maaş, şimdi yarım kurbanlık koç alıyor; dört kat kaybedilmiş. Altına göre de hesap aynı. Hatta daha berbat bazı yerlerde. Kurbanlık koça bakarsan da aynı. Çay- simit hesabına bakarsan da aynı. Bu yüzden bu enflasyon rakamlarının ne yaptığını görmek lazım. Bütün bu itirazlar bir yana TÜİK’in rakamının doğru olduğunu kabul edelim resmi olduğu için. TÜİK diyor ki, ‘22 bin 104 liralık asgari ücret verildiği günkü satın alım gücüne bakarsan, bugün 18 bin 750 liraya düştü. 3 bin 350 lira kayıp.’ ‘14 bin 500 liralık en düşük emekli maaşı, 12 bin 300 liraya düştü’ diyor, 2 bin 200 lira kayıp. TÜİK’in rakamlarıyla bile. Şimdi asgari ücrete ara zam diye DİSK’e gittim, TİSK’e gittik, Hak-İş’e, Türk-İş’e gittik. Herkes; işçisi, işvereni ‘Haklısın’ diyor. İşçi temsilcileri, ‘İşçi perişan’ diyor. Asgari ücrete mutlaka bir enflasyon ayarlaması yapılması gerekiyor. Hatırlayalım. Niye seçim var, niye sandık var? Herkes ülkeyi nasıl yöneteceğini o sandıktan önce taahhüt ediyor. Millet de oturuyor, düşünüyor, taşınıyor, ona göre oy veriyor. Bir dahaki seçime kadar milletin verdiğin sözü tutacağın umuduyla verdiği oylarla ülkeyi yönetiyorsun. En basitinden bütün yetkilerin var, bunun için devlet sana maaş ödüyor bir de. Seçimden önce ne demişlerdi? ‘Enflasyon çift haneye çıktığı için enflasyona mutlaka ara zam yapmak lazım. Geçen sene yaptık, ondan önceki sene yaptık. Bu sene de yapacağız, hatta enflasyon yüksek olduğuna göre dört kez yapmak lazım’ dediler. Martta, temmuzda, ekimde ve aralıkta. Aralıkta ana zam, üç kere ara zam. Bu millet ilk turda karar verememişti zaten. Anayasaya göre Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçmemişti. İkinci turda da durdu, düşündü ve küçük bir farkla oy verdi. Ne biliyor? Dört kere asgari ücrete düzenleme yapacaklar biliyor.”
“GELİRDE, VERGİDE, MUTFAKTA ADALET İÇİN DE MÜCADELEYİ SÜRDÜRECEĞİZ”
“O günden sonra enflasyon 80’lere gitti, geri geldi. Mehmet Şimşek geldiğinde enflasyon yüzde 38. Şu anda da yüzde 35,5. Arada da nerelere gitti ve geldi. Yüzde 38’ken ‘Dört ayarlama’ dediler. Seçimden sonraki sene, geçen sene bir kuruş zam yapmadılar. 17 bin 2 lira ile bütün seneyi geçirdiler. Şimdi 22 bin yaptılar. Hatırlayın hedef enflasyona göre. Yani gerçekleşen enflasyona göre yapsa en az 26 bin yapması lazım; 26 bin 500. Biz ‘30 olması lazım doğru enflasyona göre. 30 altında yokuz’ dedik. Bunlar 22 bin yaptılar ve şimdi temmuzda ara zam yapmamaya niyet ediyorlar. Bu düpedüz asgari ücretlinin emeğini sömürmektir, alın terini sömürmektir. Aynı şekilde emeklilere beklentiye göre yaptılar o 12 bin 500’ü, 14 bin 500. Gerçek enflasyon rakamlarının tutması için, geçen seferki mağduriyetin ve ortaya çıkan bu satın alma gücünün sıfırlandığı, açlık sınırının yarısına kadar düştüğü yerde, emeklilere gerçekçi bir seyyanen zam, asgari ücrete de ara zam şart. Meydanları dolduran 100 binler her çarşamba akşamı İstanbul’da, her hafta sonu ülkenin bir başka şehrinde, geçen cumartesi Düzce’de, pazar Antalya’da var güçleri ile bağırdılar: ‘Ara zam hakkımız, söke söke alırız.’ Bunu almak zorundayız. Buradan bütün asgari ücretlilere, bütün emeklilere sesleniyorum. Biz durmayacağız, meydanlarda olmaya, mücadele etmeye, adalet aramaya, haksızlığa uğrayan arkadaşlarımızı savunmaya, sizin hakkınızı savunmaya, gelirde adalet, vergide adalet, çarşıda, pazarda adalet, mutfakta adalet için mücadele etmeye devam edeceğiz. Eğer gelirseniz ki geliyorsunuz ama daha kalabalık gelirseniz, bu mücadeleye omuz verirseniz hep birlikte kazanacağız. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
“19 MART ETKİSİ YANSIMADAN BİLE EKONOMİDE DURUM BERBAT”
“Değerli milletvekillerimiz biliyorsunuz, TÜİK sadece bu verileri değil; işsizlik verisi açıklıyor, büyüme verisi açıklıyor. İlk çeyrekle ilgili, daha 19 Mart darbesinin etkilerinin yansımadığı kısımda bile ki yansıyınca çok daha berbat bir durum ortaya çıkacak. Yansımadığı kısımda bile, Erdoğan’ın hep övündüğü büyüme yüzde 2. Son altı yılın en düşük büyümesi gerçekleşti bu yılın ilk üç ayında; ilk çeyreğinde. İşin kötüsü tarımda yüzde 2 küçülme var. Sanayide 1,8 küçülme var. Son altı yılın en kötü üç ayını geçirdik ve ardından 19 Mart darbesiyle yaşanan ekonomideki büyük şok ikinci üç aya yansıyacak şimdi. İşsizlik verilerinde, nisan ayında geniş tanımlı işsizlik 3.4 puan daha artıp, TÜİK verisine göre yüzde 32 oldu. Geniş tabanlı işsizlik. İşsizler, daha önce iş aradığı halde iş aramaktan yılmışlar, iş aramaktan vazgeçmişler. Geniş tabanlı işsizlik. Yüzde 32.2. Üç kişiden biri işsiz memlekette. Kadın işsizliği yüzde 40, genç işsizliği yüzde 37.5. Ve halen daha kendi atadıklarını doldurduğu salonda, kendini alkışlatıp, oraya buraya ahkam kesen Erdoğan’a sadece şunu söylüyorum: O salondan çık, sokağa çık, pazara çık, esnafa çık. Halkın arasına çık, işsizliği gör, yoksulluğu gör, enflasyonu gör. Çünkü millet onu görmen, duymanı, ona verdiğin sözleri tutmanı bekliyor. Onun için oy vermiş. Ama asgari ücrete zam yapmadan, emekliye seyyanen zam vermeden, işsizliğe çare aramadan, çiftçinin sorunlarını çözmeden o koltukta oturamazsın. Sen o koltuğa bunları yapmayı taahhüt ederek gelmedin. Sen o koltuğa, oyu aldığında ‘Bütün yetkiler elimde. Aman ne güzel milli irade’ deyip, oy alamayıp seçim kaybettiğinde seçilmişlere darbe yapmaya, belediyeleri ele geçirmeye, çalışamaz duruma düşürüp belediyelerin hizmetini aksatıp milletin gönlünden rakiplerini düşürecek kumpaslar kurmaya gelmedin. Onun için buradan bir kez daha söylüyorum. Ülke böyle yönetiliyorsa, yargı böyleyse, son yapılan genel seçimlerin verilen hiçbir sözü tutulmuyorsa, hatta ve hatta muhalefete ‘DEM’leniyorlar, bunlar geliyorsa Demirtaş’ı bırak, Apo’yu bile serbest bırakacaklar’ deyip, bunun üzerinden bir kampanya kurup da bugün asgari ücretliyi, emekliyi ve işsizliği değil de terör örgütünün başıyla müzakereyi konuşuyorsan bizim tutumumuz belli yıllardır. Ama millete verdiğin sözü tutmayıp ‘Yapmayacağım’ dediğini yapıyorsan meşru değilsin, o koltukta bir gün bile oturamazsın. Bunu diyerek oy almadın çünkü, bunu diyerek oy almadın.”
“HER SEFERİNDE YENİ BİR DALGA, YENİ MASUM İNSANLAR”
“19 Mart darbesinin üstünden 76 gün geçti. 76 gün. Ekrem Başkan’a attığı iftiralardan birini ispatlayamadı. Her seferinde yeni bir dalga, yeni masum insanlar. Önceden içeri attıklarını efendim birbirinden ayırma, anasından 500 kilometre öteye, çocuğundan 300 kilometre öteye götürmeler. Cezaevinde 50 tane bir suç türünden insanın kaldığı, infazın uygulandığı yere, bir tane gencecik kadını koyup orada zulmetmeler. Sonra çağırıp ‘Çocuklarını özledin mi ya? Hadi buradan eve git, at şuna imza’ deyip iftiraya zorlamalar. İçeride tutup ‘Malına mülküne el koydum. Eğer bu iftirayı atmazsan olmaz,. At imzayı al şirketi, git ihalelere girmeye devam et. Yoksa içeride 20 yıl yatarsın’ demeler. Böyle bir sürecin içerisindeyiz. Avcılar Belediye Başkanımız, 30 yaşında pırıl pırıl Utku Caner Çaykara. Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız, ‘Alınamaz’ denilen Gaziosmanpaşa’yı alan İlçe Başkanımız. Pırıl pırıl kardeşimiz Hakan Bahçetepe. Büyükçekmece’nin 30 yıldır vazgeçemediği, yaşı büyük, tecrübesi büyük, enerjisi yüksek diye bizim ‘Emekli ol’ dediğimiz, Büyükçekmece’nin bırakmadığı Hasan Akgün Başkanımız. Adana’nın kadın belediye başkanı Oya Tekin, Ceyhan’ın gencecik Belediye Başkanı Kadir Haydar. Parti Meclisi Üyemiz, daha geçen Cuma Parti Meclisinde oturduğumuz, çalıştığımız can arkadaşımız Baki Aydöner. Yolsuzlukla mücadele deyince, yolsuzluk dosyası açıklamak deyince, bu Meclis’in her partinin saygı duyduğu önceki dönem milletvekili Aykut Erdoğdu kardeşimi. Gittiler sabahın köründe, hangisini çağırırsa gelecek. Utku nereye kaçacak ya, Avcılar Belediye Başkanı, 30 yaşında. Soracağın soru, adam demiş ki ‘Seçim kampanyasında yardımda bulundum, ilçe başkanlığına araç kiraladım’ bilmem ne. Böyle laflar var. İspatı yok da, anlatacağım birazdan. Bunu duyunca Utku ne yapacak? Bulgaristan sınırını mı geçecek? Gencecik eşi orada, nikah şahidiydim. Bütün ekibi orada, arkadaşları orada, hayalleri orada, geleceği orada. Sabahın köründe kapıyı zorlamalar, bağrışmalar çağrışmalar. Komşuların önünde yeni evli ailenin her şeyini aramalar. Yan komşu ya yan komşu. Daha altı aydır o evde oturuyorlar. Gel komşu, açıyor, evi didik didik arıyor. Bir kendine yapıldığını düşün ya. Bir kendine yapıldığını düşün. Benzer bir sürü rezalet. Teker teker saymayacağım. Bugün sabah, dört gün tuttular. Arkadaşlarımızı doktor kontrolü, oradan adliye. Hakim karar verecek, belki hepsi, belki çok önemli bir kısmı yarın görevine dönecek, ailesinin yanına dönecek. Tut ki 20 yıl, 50 yıl ceza alacak olsa, sabahın köründe kollarına iki taraftan birer polis, eller önde, kamerayı kurmuşlar 30 metre öteye. Futbolcular sahaya çıkarken yapmadıkları özenli çekimlerle ve klip çekmiş, film çekmiş tek tek. Arabaya biniyor arabadan iniyor, doktora gidiyor, doktordan çıkıyor. İtibarsızlaştırma kampanyası.”
“BUGÜNKÜ MAĞDURLAR, YARINLARIN İKTİDARIDIR”
“Biz bu filmi daha önce gördük. 27 Mayıs darbesinden sonra, darbeciler gittiler ‘Düşükler Yassıada’da’ diye bir film çektiler. Rahmetli Celal Bayar yemek yiyor, böyle dönüyor kameraya bakıyor. Rahmetli Adnan Menderes pencerenin önünde duruyor. Öbürü güya gazete okuyor. Celal Bayar’ın ağrına gitti, belindeki kemerle kendini asmaya kalktı. Belindeki kemerle. Türkiye 27 Mayıs’ı da, 12 Mart’ı da, 12 Eylül’ü de, 15 Temmuz’u da çok ağır bedeller ödeyerek, öğrenerek ve geçmişteki hataları terk ederek, pırıl pırıl bir nesile emanet etmek istediğimiz 100’üncü yıla, bütün badirelere rağmen ikinci yüzyıla ulaştık. Şimdi 23 yıl önce demokrasi diye geleceksin, ‘Erdemliler Hareketi’, erdeme bak şimdi, geldiği yere bak Erdemliler Hareketi’nin. 23 yıl sonra tek suçu Gaziosmanpaşa’yı elinden almak. Tek suçu rekor oylarla seçilmek. Tek suçu seni eleştirmek olan insanları, itibarsızlaştırıp Yassıada gibi film çekeceksin. Yassıada filmini çekenler tarih oldu, yok oldu. Torunu çıkıp diyemez ‘Benim dedem 1960 darbesini yaptı’ diye. 12 Martçılar, Denizleri açanlar, 12 Eylül’ün işkencecileri hangisinin torunu şimdi insan içine çıkıyor? Var mı 15 Temmuz gecesi ‘Babam tankın içindeydi’ diyebilen. ‘Önündeyim’ diyenler, itiraz edenler tarihe geçiyor. Ben size ant olsun, ant olsun. Anadolu’dan bizi dinleyen herkese söylüyorum. Nasıl o Celal Bayar’ı, o kendini asmaya kalkacak kadar rencide ettilerse bizi bugün o kadar rencide ettiler. Nasıl o hareket Süleyman Demirel’i getirdi, Başbakan yaptı birkaç yıl sonra ve yedi kere Başbakan yaptıysa sayısını millet takdir eder. O kadar hırsımız, o kadar zamanımız yok, hep gençlere emanet edeceğiz. Ama ant olsun ki bugünkü mağdurlar, yarınların iktidarıdır. Ant olsun geleceğiz.”
“İLK İFADESİ SAKINCALI BULUNUYOR”
“Arkadaşlarımıza iftira atanı tanıyalım. İlk günden beri söylüyorum, Beşiktaş’ta yağmur altında konuşurken anlattım. Aziz İhsan Aktaş. Beş sayfalık ifadesi iki gün sürmüş. Bir de kabul edilmeyen ifadesi var. Yani altına imza almadıkları ifadesi var. Kendi anlatmış. İnkar edebilirler, hemen. haftalardır yaptıklarını anlatıyorum, kadınlara yaptıkları, itirafçı olmak için zorlamalar, iftiraya zorlamalar. Aziz İhsan Aktaş, ‘Gel anlat’ diyorlar, ‘Anlatayım’ diyor. İfade şu: ‘Babacığım’ öyle konuşuyor, ‘Babacığım ben bu İstanbul’da AK Partili belediyelerin hepsine seçimde araba veririm, yardım yaparım. Bu adamlarla devamlı ilişki içindeyiz. Dediler ki, Cumhuriyet Halk Partili belediye başkan adaylarına da yap, çünkü seçimi bunlar kazanacak. Sonra AK Parti’ye yardım ediyordun diye bu ihaleleri sana vermezler. Ben de diyor AK Parti’ye beş yapıyorsam, bunlara da bir yaptım, iki yaptım.’ İfade bu. ‘Bu ifadeyi alamayız’ diyorlar. ‘İmzalatmayız’ diyorlar. ‘İfade sakıncalı’ diyorlar. Sonra açıklama yapmış, ‘Şu belediye, bu belediye. Bir araba iki araba giydirmek için yardımda bulundum ilçe başkanlıklarına.’ Bunun üzerine toplanıyor. Bu iddiaların ispatı yok da, tut ki var. Buradan bütün Somalıların, bütün Manisalıların gözünün içine baka baka söylüyorum. Her seçim Soma’daki madenler, bırakın Soma AK Parti’yi, bütün Manisa AK Parti’nin bütün otobüslerini doldurup giydiriyorlar mı, giydirmiyorlar mı? AK Parti’nin seçim kampanyasına başka şehirlerden kiralanmış onlarca otobüs geliyor mu, gelmiyor mu? Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gaziosmanpaşa ilçesinin, yedi yıllık bir Megane araba mı, bilmem ne mi lafı üzerinden belediye başkanını, bir de aday bu, kampanyayı yürüten o değil. Belediye Başkanını içeri alacak, bir de hesap yapıyor. ‘Bugün tutuklarsak Gaziosmanpaşa’da çoğunluk bizde, belediyeyi de ele geçiririz’ diye. Buralara kadar düşülmüş, buralara kadar gelinmiş. Ve şunu kimse unutmasın ki 2015 yılında, bugün bütün gençler duysun. 2015’te kaç yaşındalarsa hesap etsinler. Avrupa Birliği ile serbest dolaşım olacaktı. Türkiye’nin pasaportunu gösterince AB ülkelerinden vize istenmeyecekti. Hiçbirinden. Daimi Schengen vizesi gibi düşünün. Alıyorsun bütün Avrupa’ya istediğin zaman gidip geliyorsun. Bunun için Türkiye’den 63 şey istiyorlardı. 57’si, 58’i yapıldı. Üçü, dördü Interpoll ‘Son güne kalsın’ dediler. ‘Yaparız ama şimdiden taahhütte bulunmayalım.’ Üç iş kaldı, üç iş. Biri kişisel verilerin korunması, biri başka bir kanun. Bir tanesi, siyasetin şeffaflığı, siyasi etik yasası. Bunu o dönem AK Parti’nin Başbakanı, o zaman Erdoğan tarafsız Cumhurbaşkanı, bunu geçirme niyetini söylediğinde Erdoğan dedi ki ‘Ya sen ne yapıyorsun? Partinin aldığı bağışlar, iş adamlarının ilişkileri veya partililerin ihalesi bilmem nesi. Bunu geçirirsen bırak milletvekili, belediye başkanı, illerde il-ilçe başkanı bulamayız.’ Ve kanunu öylece bıraktılar, biz destekledik. 10 yıldır bu kadar vize çilesi çekiliyor, çünkü Erdoğan siyasetin şeffaflığı, siyasetin finansmanının görünür olması, siyasi etik, milletvekilinin, belediye başkanının alabileceği hediyenin tutarı, hangisini bildirecek, hangisini devlete bağışlayacak, büyük hediye gelirse. Bütün hesapların şeffaflığı, devamlı millet görecek, kime ne para giriyor, çıkıyor. Biz dedik ‘İki elimizle oy veririz.’ Erdoğan o Başbakan ‘Olmaz’ dedi. Yaptırmadı. Ve ona ‘İn aşağı’ dedi, ‘Binali çık yukarı’ dedi. ‘Bin Ali’ deyince binen, ‘İn Ali’ deyince inen diyen bir Başbakan buldu. Siyaset etik yasasını rafa koydu.”
“HODRİ MEYDAN, GETİR YASALAŞTIRALIM”
“Cumhuriyet Halk Partisi yıllardır Grup Başkanvekiliyken en az dört kez ben, bütün milletvekillerimizin imzasıyla siyasi etik yasasını teklif ederiz, getiririz, AK Parti reddeder. Buradan Meclis’te duran siyasi etik yasasını, siyasi ahlak yasasını, siyasetin şeffaflaşmasını, o yasa duruyor. Hodri meydan, yarın getirin yarın öğleden sonra yasalaştıralım. Biz varız. Var mısın AK Parti? Var mısın Erdoğan? Ha bu iftiraları attırdıkları kişi, ‘Ya Gaziosmanpaşa’ya da şunu söyle, bilmem neye de bunu söyle’ dedikleri kişi; Yargıtay’ın, Türk Hava Yolları’nın, Devlet Hava Meydanları’nın, EÜAŞ’ın, Bahçelievler Belediyesi, Elazığ Belediyesi, Şanlıurfa Belediyesi, Trabzon Belediyesi, Isparta Belediyesi, Uludağ ve Pamukkale Üniversite hastaneleri, 20’ye yakın şehrin devlet ya da şehir hastaneleri. Bütün ihaleleri bunda. Dönüp de bir tanesi soruşturulmuyor. En fenası İstanbul Bahçelievler. Neredeyse 1 milyara yakın. Böyle bir ihale. İstanbul Bahçelievler dönüp de ilgilenmiyor. Yazı yazmış İBB’ye sayın savcı: ‘Şu iştirakin ihale dosyalarının hepsini yollayın.’ Hepsini yollamışlar, ‘Bu ne ya’ demiş, 600 tane dosya. ‘Hepsini dediniz.’ ‘2019 öncesini ne yapacağım ben?’ demiş. Söylüyorum ‘2019 öncesini, yani AK Parti döneminin ihale dosyasını ne yapacağım ben?’ diyen savcılar bugün bize bu iftiraları atıyorlar, attırıyorlar. Bunu görsün milletimiz. ‘2018’de AK Parti döneminde hırsızlık yolsuzluk varsa bakmam.’ 2019’da Sayıştay denetlemiş, ‘Temiz’ demiş. ‘Bakacağım, bakacağım. Mutlaka bir kusur bulacağım.’ Kanıt bulmazsa iftiracı buluyor. Şimdi buradan Murat Kurum’a net soruyorum. Bu kişi, bu iftiraları atan kişinin, Aziz İhsan Aktaş’ın İstanbul’da TEM’de tam 76 pompalı benzin istasyonu var. Gaziosmanpaşa’dan İstanbul Büyükşehir’den bunun arkasına devasa AVM ve büyük alışveriş merkezi için plan yapmasını, geçirmesini, imar vermesini istediler, vermediler. 5.12.2024. Geçtiğimiz Aralık ayı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının görev alanına. Buradaki cümle eklenerek. Gece 01.30. ‘Akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı istasyonları gibi alanlar ile ilgili her tür ve ölçekteki planların yapılmasına ilişkin esasları belirlemek, buna ilişkin her türlü ölçekteki harita, etüt, plan, arazi ve arsa düzenlemelerini resen yapmak, yaptırmak, resen onaylamak yetkisi.’ Bunu 5 Aralık gecesi 01.30’da kanuna eklediler. Bakanın haberi olmadan olur mu? AK Parti ve MHP oylarıyla geçirdiler. Aziz İhsan Aktaş’ın petrol ofisine plan düzenlemesi yetkisini ellerine aldılar. Geçen gün önünden geçtim, üçüncü kata çıkmışlar. Nasıl olacak şimdi? Nasıl olacak? Bu adamın attığı iftirayla 30 yaşındaki gencecik çocuğun evine sabah beşte gireceksin, elini önüne katıp, koluna polis takıp videodan film çekeceksin, servis edeceksin. Kendin kişiye özel kanuna, şanlı şerefli Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alet edeceksin. Buna cevap bekliyorum Murat Kurum. Bununla ne yapmayı amaçladın, bu işlerin neresindesin?”
“CHP’LİLERİN VERGİLERİNİ AKP’YE SEÇİM KAMPANYASI İÇİN YOLLADI”
“Cumhuriyet Halk Partili belediyelere karşılığını göstererek, kredi verdirmiyorlar. Örneğin ‘Paramızı kesiyor, gelmiyor, iş aksamasın’ diye kredi çekecek belediye. Teminat veriyor. Ziraat Bankası’ndan vermiyorlar, Halk Bankası’ndan vermiyorlar. Devlet bankalarından verdirmiyorlar asla. Esenler Belediyesi’ne Halk Bankası ve Ziraat Bankası dünya paraya sponsor olmuş. Belediyeye sponsor olmuş. Tam bunları araştırırken, belediyelere kimler bağış yapmış? Esenler Belediyesi, 2024 yılı. Bütçesinde öngörülen bağış geliri 80 milyon lira, gerçekleşen bağış geliri 184 milyon lira. Denetim Komisyonu’ndaki CHP’li üye soruyor, ‘Şu bağışların dökümünü görebilir miyim?’ Cevap, ‘Göremezsin.’ ‘Bizimle paylaşmayacak mısınız?’ ‘Gizlidir, paylaşamam.’ Bu Esenler Belediyesi’nin Denetim Komisyonu’na tutanak altında söyledikleri. Şaşırtıcı şeyler oluyor. Ne oluyor? Örneğin Çekmeköy Belediyesi’nin, AK Parti’nin kendinde bildiği belediyenin seçimlerdeki belediye başkan adayımız yüzde 50 oyla seçiliyor. AK Parti’deki birçok belediye bizim elimize geçiyor. Biz de önceki dönemlere bakıyoruz, ‘Ne olmuş, ne bitmiş?’ diye. Çekmeköy Belediyesi’nden bulduk. Sonra bütün belediyelerde olduğunu öğrendik. İktidardaki belediyelerin biri hariç. 7 Şubat 2024. Seçimden bir önceki ay. ‘Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından Çekmeköy Belediye Başkanlığı’na yapılacak olan 45 milyon lira bağışın kabulü hususundaki teklifi meri mevzuata uygun şekilde komisyonca kabul edilmiştir.’ Ne yapmışlar biliyor musunuz? İstanbul’un, seçim gidecek ya korkuyorlar; ‘Asılalım.’ Bütün iktidarda olan belediyelerine, bütün AK Partili belediyelerine 45’er milyon Cumhurbaşkanlığı’ndan bağış yapmışlar. CHP’li belediyelere yok. Bir de iktidarda olup da alamayan Silivri’nin MHP’li belediyesi. O da neden? MHP’li olduğunu gizliyordu. Göçmenlerden, benim akrabalardan oy alacak diye. ‘Ben de Atatürkçüyüm’ diyordu. Üç hilal rozet takmıyordu, Devlet Bey’in resmini saklıyordu. Ama gittik ve anlattık. O da yine seçimi kazanamadı. Bir tek ona yollamamış. AK Parti’nin bütün belediyelerine 45 milyon lira seçim öncesi para. Şimdi bizim arkadaşlara ‘Seçim kampanyasına yardım alındı, ilçe başkanlığına araç giydirildi’ diye kelepçe vuruyorlar. İspatı yok. Göreceğiz delillerini. Kendileri devletten her belediyeye 45 milyon lira… 1,5 milyonluk araçtan 30 tane alır. Değil bir aylık kiralar, 30 tane alır. Devletin kasasından yolluyor. Ne diyordu Erdoğan 17-25’te paralar çıkınca? ‘Yahu yolsuzluk dediğin devletin cebinden çıkıp girerse. Burada devletten çıkan bir şey var mı’ diyordu? Burada devletten çıkan bir şey var. CHP’lilerin vergileriyle toplanan parayı AK Parti’nin seçim kampanyasını yapan belediyeye bağış diye yolluyorsun. Belediyeyi alınca görüyoruz; neler gelmiş, ne yapılmış? Bu paranın da tamamı seçim kampanyasında cayır cayır harcanmış.”
“‘TORBA YASA’DAN SONRA KAĞITHANE BELEDİYESİ ‘TORBA İHALE’ İCAT ETMİŞ”
“AK Parti’nin en becerdiği şey burada torba yasa. Kağıthane Belediyesi icat etmiş; ‘torba ihale.’ Duyduklarınıza inanamayacaksınız. 183 kalem mal ve hizmet tek torbada. Şart şu; ‘Kısmi teklif veremezsin. 183’ünü birden bir firma verecek.’ Aynı anda hem güreş müsabakası organizasyonu yapacaksın, hem rehberlik hizmeti vereceksin, hem bütün araçları kiralayacaksın, hem stratejik plan ve faaliyet raporu düzenleyeceksin, hem almanak basacaksın, hem sucuk festivali tertip edip dağıtılacak sucukları vereceksin, hem de akademik eğitime eğitimci sağlayacağı gibi 183 kalemi bir şirket alacak. Tek torba. ‘Ben sucuğu daha ucuza veririm.’ Yok. ‘Aynı zamanda sen güreş müsabakası düzenleyebilir misin?’ ‘Yok, ben kasabım. Sucuk?’ ‘Hayır sucuğu pahalıya alırım, hepsini bir kişiden alırım.’ Kim almış ihaleyi? AK Partili milletvekili Mustafa Baş’ın damadı Fatih Bolcan. Peki bir tek Kağıthane’den mi almış? Hayır. Zeytinburnu Belediyesi’nden 29 ihalede 100 milyon lira, Fatih Belediyesi’nden 20 ihalede 43 milyon lira, Kağıthane Belediyesi’nden 14 ihalede 61 milyon lira. Guinness Rekorlar Kitabına haber versen, ‘Süper Damat’ diye kitaba geçer. Ama nereden bulacağız? Bulmak zor, Erdoğan’a sorsunlar. Nikah şahidi beyefendinin. Dönmüşler, Cumhuriyet Halk Partisi’ne; ‘Efendim bu adam sende ihale alıyorsa mutlaka bir şey vardır.’ ‘Kim dedi?’ ‘Çınar dedi, Ladin dedi. O odun söyledi.’ ‘Kim odun?’ ‘Söyleyemem, gizli tanık.’ ‘Kanıtı var mı?’ Yok. Makbuz yok. Hesap hareketi yok. Ne var? İftira var. Diğer taraftan Ankara Büyükşehir Belediyesi. Önceki dönem yolsuzluklara dair 97 dosya. En önemlisi Ankara’dan Eskişehir’e giderken Ankara Çayyolu'nda. Emsalleri çok düşükken uydurma bir gerekçeyle, gerekçe de şu; ‘Burada dört kat, burada dört kat, burada dört kat, burada dört kat. bu dört katlı dört alanın ortasına bir cami, bir okul.’ Karşılığında 85 daire çıkacak yere, 350 daire. 150 daire çıkacak yere, 750 daire. Okullar ve camiler de kayıp çoğunlukla. 3-5 milyon gelir gelecek, okul bedavaya yapılacak hesabıyla fazladan 600 tane lüks, tanesi 15, 20, 25, 30 milyona satılan daireler. Bunların hepsi çıkarıldı. Tam savcılığa giderken Süleyman Soylu koştu ve elimizden aldı. O gün bugün sayfasını açan yok. Ankara’da altı milyon nüfus var, 18 milyonluk imar düzenlemesi yaptılar orada. 18 milyona yetecek imar düzenlemesi yaptılar. Daha sonra Bülent Arınç’ın vakti zamanı için söylediği, ‘Parsel parsel sattılar’ dediği; FETÖ’cü itirafçıların ‘Bir arsa alıyorduk. Melih Gökçek’e söylüyorduk. Orayı arttırıyordu, satıyorduk. Arsanın borcunu ödüyorduk. Farkı Pensilvanya’ya gönderiyorduk.’ Örgütün finansmanı. Tamamının içinde Melih Gökçek var. FETÖ gitti, o kaldı. Bir oğluna spor kulübü, bir oğluna televizyon kanalı. İspatlandı, 600 milyon liralık villa yaptırıyor. Halen daha oğlu ne inkar ediyor, ne bir başka bir şey diyor. Ama bunların hepsi ortada dururken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı sadece üç gizli tanığın ifadesiyle milletin onuruna şerefine, haysiyetine, ailesine saldırmaya devam ediyor. ‘Kanıt çıkar.’ ‘Kanıt yok.’ Ekrem Başkan’la ilgili 210 gündür didik didik ediyorsun atandığın günden beri, tek bir şey yok. Daha önce Kent Uzlaşısı diyerek suçladığın, DEM Parti’de geçmişte siyaset yapmış… ‘DEM’ diyemedin, ‘Batıdaki Kürtler’ dedin. ‘Batıdaki Kürtler seçim kazanamayacakken, onları belediye meclislerine alıp, oyunu alıp, belediyeleri kazanıp, onlara temsil imkanı vermeye yönelik bir şeydir’ dedin Kent Uzlaşısı. Oradan bir belediye meclis üyesi var, bir belediye başkan yardımcısı var diye Şişli Belediye Başkanı’na kayyım atıyorsun, içeride tutuyorsun. Diğer taraftan o HDK Kongresi’nden dolayı tutukluların hepsini salıyorsun ki terör örgütü değildir, salınmalıdır. Burada ‘Adalet var’ diyorsun ve Erdoğan kapı gibi arkasında duruyor. Dönüyor ve diyor ki, ‘Görüyor musunuz? Her gün bir şeyler ispatlanıyor.’ Ortada ispatlanan bir şey yok. Ortada tek suçu seçim kazanmak olan, suçları seçim kazanmak olan ve bir sonraki seçimde Erdoğan’ı yenecek olan arkadaşlarımız ve onurlu mücadeleleri var.”
“KABİNE REVİZYONU YAKLAŞTIKÇA BİRBİRLERİNİ YİYORLAR”
“Devletin televizyon kanalında birazdan anlatacağım… Stok ve sahte videolarla yalan delilleri gerçekmiş gibi izletme faaliyetleri yapılırken, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan yine bekledik o açıklamayı. ‘Yargı bağımsızdır. Türkiye bir hukuk devletidir’ diye. Bu sefer yapamadı. Neden? Çünkü meşgul. Neden? Yeni Şafak gazetesi geçen hafta odunla Mehmet Şimşek’e vuruyordu. Şimdi Avukat Burak Bekiroğlu, Sayın Tunç’un kardeşinin Bylock kayıtlarını hatırlatarak Yılmaz Tunç’un üzerine saldırdı. Bunu birileri kuruyor, Yılmaz Tunç’a saldırtıyor. AK Parti’nin içinde kabine revizyonu yaklaştıkça birbirlerini yiyorlar. Evvelsi gün iki troll ekran karşısına geçmişler, şunu söylüyorlar; ‘Bildiklerimizi konuşursak hangi bakan yerinde kalabilir?’ Öbürü de ‘Doğru’ diyor. Gece-gündüz Erdoğan’ı savunanlar, o yayının önemli bir kısmında şunu anlatıyorlar; ‘Bazılarına uyku yok. Örneğin Akın Gürlek’in. Çok yakın tanıyorum’ diyor troll, ‘Gecesi-gündüzü yok. Sayın Erdoğan’ın gece aklına bir şey takılır. Vali arar, il başkanı arar. Ulaşamazsa, ‘Bulun bağlayın’ der. Evden ararlar, bir şekilde bağlarlar. Akın Gürlek’te böyle bir şey yok’ diyor. ‘İkinci çalışında en geç, gece kaç olursa olsun o telefonu açar. Cumhurbaşkanımıza gerekli bilgileri verir’ diyor. Bir diğer taraftan AK Parti’nin içindeki çok yakın çalışma arkadaşları Erdoğan’ın, ‘Akın Gürlek’ten şikayetçiyiz’ diyorlar. Gelip direkt Erdoğan ile görüşüyor, bir şeyler anlatıyor. Onay alıp, gidiyor. Partinin de ülkenin de başını belaya sokuyor. Yahu bağımsız yargı, gizli soruşturma… Hatırlayın geçen hafta çok kızdı. Benim yoldaşım, Erdoğan’ın da zaman zaman ‘Dostum’ dediği Pedro Sanchez geldi Türkiye’ye. Bizim davetlimiz. Sosyalist Enternasyonal’in o başkanı, ben yardımcısı. 89 partiden biri. Türkiye’ye geldi. Uluslararası İlişkiler gereği Erdoğan’ı ofisinde ziyaret etti. Sonra da bizim yanımıza geldi. Üç gün toplantılarımızı yaptık. Toplantıda da ‘İmamoğlu’na Özgürlük’ pankartlarımızı kaldırdık. İmamoğlu’na özgürlük istediğini ve Türkiye’de yapılanın demokratik olmadığını ifade ettiği bildirinin altına da imzasını attı. Erdoğan bozulmuş, ‘Dost bildiklerim geldiler, Türkiye’deki son yaşanan tutukluluk sürecini sordular. İşin aslını kendisine anlattım. Şaşırdılar. Sonra gitmiş ve pankart kaldırmış’ diyor.”
“İFTİRALARIN BİNİ BİR PARA BİLE DEĞİL”
“Sayın Erdoğan dosya gizli. Dosyada gizlilik kararı var. Bir takım bilgileri avukatlara bile, sanıklara bile söylemiyorlar. Dosyanın içeriği kendi neyi servis ediyorsa onu okuyoruz. Bir de kendi arkadaşlarımıza sorulan sorularla, verilen cevapların tutanağını biliyoruz. Sen Pedro Sanchez’e işin aslını anlatıyorsun. Sonra da ‘Türkiye’de yargı bağımsız’ diyorsun. Yapmam. Yapmayacağım da bana bir yol bırakıyor. Arkadaşlarımızın özgürlüğünü gidip de bizim Pedro Sanchez’den istememizi istiyor. Neden? Çünkü Türkiye’de kimin hapse gireceğine dünya liderimiz, kimin hapisten çıkacağına dünyanın diğer liderleri karar veriyor. Rahip Brunson’da olduğu gibi. Rahip Brunson’da ‘Ver papazı, al papazı’ diyordu. Trump aradı, bağırdı, çağırdı. Bruson nasıl oval ofise uçtu, kendi bile inanamadı. Türk gazeteci Deniz, hapiste tutuluyordu. Merkel’in telefonuyla gitti. Açıklaması şu; ‘Gözaltına alınıp tutuklanmam ne kadar hukuksuzsa, serbest kalış sürecim de o kadar hukuksuz oldu Türkiye’de.’ Büyükada tutukluları, Alman Cumhurbaşkanı’nın telefonuyla bırakıldı. Fransız Gazeteci, Macron arayınca bırakıldı. Ama şimdi işin aslını Pedro Sanchez’e kendisi anlatıyormuş, neden içeride kalmaları gerektiğini. Aynen şunu söyleyeyim. Gayet iyi anlatabilir. Bütün yönleriyle anlatabilir. Bundan hiçbir şüphem yok. Ama gerçeği değil; sanrısını, kafada kurduğunu, olduğunu sandığını anlatıyor. Neden? Çünkü kişi kendinden bilir işi. Şimdi ondan bahsedeceğim. Bizim arkadaşlarımıza atılan iftirada bini bir para bile değil. ‘560 milyarlık yolsuzluk’ dediler, İBB’nin altı yıllık bütçesi 497 milyar çıktı. ‘Bavullarda para var’ dediler, Kadir Topbaş’tan kalan jammerler çıktı. ‘İmamoğlu’nun lüks araçları’ dediler, MHP’li vekilin araçları çıktı. Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımızın kasası için ‘Belediyede gizli kasaya ulaşıldı’ diyor TRT. Stok görüntü kullanıyor. Hem TRT, hem yaymışlar; diğer medya. KJ, alttaki yazı; ‘Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde kasa açıldı.’ İçinden paralar çıkıyor. Dedim, ‘Ne alaka? Belediyenin kasası mı, veznenin kasası mı? Hiç olmaz böyle bir şey. Nasıl olmuş?’ dedim. Polisin arama tutanağı bizde, polisin video kaydı var. Bizimkilerin video kamera kaydı var. Polisin arama tutanağına göre Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı’nın makamındaki kasasından bir adet belediyenin resmi mührüyle belediye bilgisayarlarının yedeği olan bir hard disk ele geçirilmiş. Bir TL para yok. Ama ‘Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kasasına ulaşıldı’ deyip, içeriden dolarlar çıkaran görüntüyü görünce adamın annesi bile inanır yahu. TRT’den yapıyorsun bunu. Merkez medyadan yapıyorsun bunu, yandaş kanalından yapıyorsun bunu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun Özel Koruması, Koruma Müdürü Mustafa Bey’in ‘Yayla evindeki gizli kasası bulundu.’ Yine benzer dolar çıkarma görüntüleri. Olayın aslı; kendisi gözaltına alınınca ‘Başka bir ikametin var mı?’ ‘Orada bir yayla evim var’ diyor. Biliyorsunuz bu yayla evlerinin çoğu, öyle kayıttan mayıttan görünmez, tapu kaydından. Yaylada ev, kendi söylüyor. Yolluyorlar yaylaya jandarma ekibini. Bu içeride. ‘Evde arama yaptık. Kasa bulduk’ diyorlar. ‘Doğru’ diyor. ‘Kapalıymış’ diyor. Şifresini telefonda kendi söylüyor gözaltındayken. 1-2-3-4-5-6. Açıyorlar kasayı, görüntüler başlıyor. Arama tutanağı jandarmanın; beylik silaha ait iki kutu mermi çıkıyor. Bu dosya yolsuzluk dosyası olsa, bu iddialar gerçek olsa ne gerek var bu şerefsiz yalancılığa değil mi? Ne gerek var bu yalancılığa? Kanıtı koyarsın, suçu söylersin, cezayı verirsin. Boynumuz kıldan ince. Boşu boşuna değil isyanımız, boşu boşuna değil sesimizi duyurmaya çalışmamız. Mermi çıkan kasayı para görüntüsüyle servis etmek kadar alçaklık olamaz. Mühür çıkan kasadan ‘para çıkmış’ algısı yaratılarak bir davada adalet sağlanamaz.”
“KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ”
“Ve kişi kendinden bilir işi. Bugünkü grup toplantısının ve bundan öncekilerin, hep söylediklerimizin bir gizli değil, bir gerçek tanık, gerçek yaşanmışlık, ağzından çıkmış hepimizin duydukları üzerinden bugün yaşananların, kişi kendinden bilir işi belgeseline geçiyorum. Buyurun. Erdoğan iki yılın bilançosunu açıkladı. ‘Kaçak yapılara ruhsat verip belediyeye bağış alıyoruz.’ Recep Tayyip Erdoğan. ‘Suya zam yapmayacağım dememiştim’ diye bir ara başlık da var, zam yapmış. Altında uzun uzun anlatıyor. ‘Kaçak yapılara ruhsat verip, belediyeye bağış alıyoruz.’ Arkadaşlarımıza en çok sorulan soru: ‘Buraya niye bağış aldın, buraya niye bağış yaptılar?’ Belediyeye bağış. Kaçak yapıya ruhsat vermiş. İmar değişikliği karşılığında rüşvet alındığı iddiası. Rüşvet dedikleri İBB’ye yapılan resmi bağış çıktı. İmar değişikliğini yapan komisyonun başı da AK Partili çıktı. Geçen dönem çünkü. 2019-2024 arası çoğunluk onlardaydı, komisyonun başkanı AK Partili çıktı. Bizim iddiada. Burada itiraf var: ‘Kaçak yapıya ruhsat verip bağış alıyoruz’, Erdoğan. İki; billboard davası. ‘Billboardlarda yolsuzluk var’ deyip şirketlere el koydular. Ne ortada delil, ne mahkeme kararını beklediler ama Erdoğan’ın billboard davası. ‘AKP liderinin de aralarında bulunduğu 18 sanığın reklam tabelası ihalesinde 50 trilyon 7 milyar liralık yolsuzluk iddiasıyla yargılanmalarına başlandı.’ Billboard davası. Neymiş? Kişi kendinden bilir işi. Billboard davası. Üç; ‘Medyaya milyonlar dağıttılar’ dediler. MASAK Raporundan bir kuruş çıkmadı. Tertemiz çıktı. Bunu neden söylediler? Çünkü ‘Albayraklar’a baskın. Yeni Şafak gazetesinin patronları gözaltına alındı.’ Burada bize iddia ettikleri ne varsa burada yapmışlar. Yargılanmışlar. Bu yargılanmalarının hiçbirisi bu dönemde bitmemiş. Tutuksuz yargılanmış, arkasından Başbakan olmuş dokunulmazlık almış. Sonra ama kanuni değişiklikle, ama yargıdan dosyayı düşürerek ama bilmem neyle hepsinden kurtulmuşlar. Dört; ne iddia ediyor bize? Her açılan kasadan para çıktığı. Biraz önce anlattım. Bizde yok. 17-25 Aralık. ‘Paralar açıldı. Üç bakanın oğlunun ve işadamlarının adının karıştığı yolsuzluk operasyonunda polisin baskın görüntüleri ortaya çıktı. Milyonlarca doların nakit halde saklanması dikkat çekti.’ Bu paralara ‘Yok’ dediler mi? İlk önce birkaçı ‘Polis koydu’ dedi. Sonra faiziyle geri aldılar paralarını, geri istediler. Paralar saçıldı. Erdoğan bu paralara ne dedi? ‘Yolsuzluk olması için devletten çıkmış olması lazım’ dedi. Beş; ‘Korumaların taşıdığı valizlerde para var’ demişler bize. Valizlerden önceki döneme ait jammerlar çıkmış. Habertürk gazetesi, 26 Aralık 2013, Perşembe. Erdoğan uçakta soruları yanıtlıyor. ‘Çanta artık suç aleti’ diyor. ‘Pakistan dönüşü konuşan Erdoğan, operasyon görüntüleri için, ‘Sakın artık çantayla bir yere girip çıkmayın. Çanta suç oldu’ dedi.’ Ve diyor ki ‘Egemen Bağış’la ilgili görüntüler üzerine.’ ‘AB ofisimize çantaları ile girdi, çantasız çıktı diyorlar. Teslim edilirken görüntü var mı? Yok. Belki de kitaptır. Sakın çantayla bir yere girip çıkmayın. Çanta artık suç aleti olmuş. Hele hele valiz, valizleri unutun’, Erdoğan. Sadece bir gün burada konuşurken, ‘Kişi kendinden bilir işi’ dedim. Sonra döndüm dedim ki, ‘Bizi neyle suçluyorlar? Erdoğan o dönemlerde bunlara neler yapmış.’ Kaçak yapıya bağışla para aldığını itiraf etmiş, billboardları usulsüz vermiş, medyaya para dağıtmış, sonra da satın almış. Bilmeyen var mı havuz medyası ne demek? Binali Yıldırım’ın bir havuz yaptığını, o havuza AK Parti’nin işaret ettiği bütün iş adamlarının para attığını, o havuzla bu gazetelerin satın alındığını biliyor muyuz, bilmiyor muyuz? Ortaya paralar saçılınca ‘Devletten mi çıktı?’ diyor, valizle girip çıkmalar ispat edilmeye kalkınca da ‘Sakın valiz taşımayın’ diyor. Sonra da dönüyor bize jammerın olduğu şeye bile ‘Mutlaka içinde para vardır’ diyor.”
“ATATÜRK’ÜN PARTİSİNİ YARGI OYUNLARIYLA TESLİM ETMEYİZ”
“Değerli arkadaşlar, 19 Mart’ta yaşadığımız hiç şüphesiz bir darbe. Daha önceki darbelerden hiçbir farkı yok. Her darbenin bir bildirisi olur ve TRT’den okunur. Bu darbenin bildirisi 19 Mart sabahı savcılığın ‘560 milyar liralık yolsuzluk, İmamoğlu suç örgütü’ açıklamasıdır. TRT‘den okunmuştur. Her darbenin bir planı olur, bu darbenin 18 Mart’ta diploma iptali, 19 Mart’ta iki dava, beş dalga, darbenin planı ortadadır. Uygulayıcıları üç savcı, üç hakim, üç gizli tanıktır. Ve bu cuntanın uygulayıcılarının yanında bir de başı vardır. O başı Cumhurbaşkanlığını bırakmış, cunta başkanlığını tercih etmiştir. Her darbenin bir görevlendirme listesi olur. Bu darbenin de İBB’ye atanacak kayyım adı Adil Bakan‘dan tutun da, Şişli’ye atanan kaymakam kayyımdan, bütün görevlendirme listesi oradadır. Her darbenin görevlendirme listeleri içinde bir de kendilerine muhalif olan yapıları ele geçirince başına oturtacaklar üsteğmenleri, binbaşıları vardır. Hep de onların isimleri yazılmıştır. Biz 19 Mart’ın içinde bulunduğu haftaya; İstanbul Barosu’na kayyım, İBB’ye kayyım, CHP’ye kayyım diye geldik. İBB kayyımını yedi gün, yedi gece Saraçhane’deki yüce yürekli, cesur, genciyle yaşlısıyla aslan gibi milyonlar püskürttü. Biz de olağanüstü kongre yaparak, Cumhuriyet Halk Partisi’ni hazırladıkları kayyım planını püskürttük. Şimdi aynı darbe planını bu ayın sonunda Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili açılmış bir davada kayyım olmadı, başka yöntemlerle partinin başından bizi uzaklaştırma planlarını gece gündüz konuşuyorlar. Bütün arkadaşlara söylüyorum. Sonuç odaklı değil, süreç odaklıdır. Partiyi tartışmaya yöneliktir. Bükemedikleri bileği kırmaya yöneliktir. Buradan açıkça söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grubuyla, Parti Meclisi ile, 81 il başkanımızla, 973 ilçe başkanımız, 2 milyon üyemizle buradayız. Hodri meydan. Hodri meydan. Atatürk’ün partisini ne kayyıma bırakırız ne yargı oyunlarıyla kimseye teslim ederiz. Biz buradayız kardeşim. Hodri meydan. Bir önceki kayyım karşı kafede oturuyordu, 5’e 20 kala nasıl yolladıysak, Atatürk’ün partisine seçim olmadan gelecek adamın 2 milyon üyemiz alnını karışlar. Nokta. Biz buradayız, partimizin başındayız. 47 yıl sonra birinci partiyiz, Erdoğan’ın hedefiyiz, dosta düşmana söylüyoruz ki; teslim olmayız. Biz kazanacağız, Erdoğan gidecek, Cumhuriyet Halk Partisi kalacak. Hodri meydan, hodri meydan, hodri meydan.”